Saturday, April 30, 2005

dulger baligi asik olmus mudur?

merhaba,
bugüne dek yazdıklarımı okudum. eger beni sadece yazdıklarımla (ve tabiki adımla) tanıyorsanız dülger balığına çok özendiğimi düşünebilirsiniz. evet daha once de dediğim gibi rakı şişesinde dülger balığı olmayı istemişliğim vardır. ama inanın dülger balığı da beni tanısaydı, o da zaman zaman yer üstünde bir insan olmayı isteyebilirdi. hatta bunu sevdiğim bir türküye bağlayıp şöyle de söyleyebilirim:
ama inanın dülger balığı da beni tanısaydı, o da zaman zaman her gelenin bakıp gittiği bu pencerede bir insan olmayı isteyebilirdi.
bunu söylediğim iyi oldu. hem anlatımımı zenginleştirdim hem de bu türküyü bilenlerle aramızda özel bir bağ kurulmuş oldu. eeee,ne demişler,
bu dünya bir pencere
bu dünya bir pencere
her gelen bakar gider ey güzel
her gelen bakar gider

şimdi nedir bu insanoğlunun özenileceği yanı onu bir anlatayım.

dülger balığı denizin derinliklerinde de olsa en az bir kerre tatlı bir huzne kapılıp, beraberinde gelen huzuru hissedebilmiştir. ne var ki ona bu hissiyatı yaşatan hal insanoğlunun yaşayabildiğinin yanında bir parça eksiktir.

yağmur.
tekrar edin, yağmur.
dülger balığı yağmuru hiç bilemedi, adıyla bile. aslında yağmur yağdığında denizin içinde bir değişim oluyor mu bilmiyorum. ama bildiğim bir şey var, o da duger balığının hiçbir zaman yağmur damlalarını yüzünde hissetmediği yahut yağmurdan sonra havayı dolduran toprak kokusunu duymadığı. hatta yağmurlu havada olmayan saçları bile kabaramadı onun.

eğer insan olabilseydi bir günlüğüne bile, ama yağmurlu ve ılık bir günlüğüne, o günün gecesinde yerler hala ıslakken ama yağmur dinmişken, asfalt altında kalmış bile olsa toprak, kokusunu duyarak ıslak yerlerde şıpıdık şıpıdık yürüyebilir; yağmurun hafifçe serinlettiği ılık havayı içine çekebilir ve huzur duyabilirdi insan olduğu için. ağzında da şu şarkı olurdu muhakkak:

külhani bir sevinç sarar ansızın yüreğimi
yeniden oluşturmak gibi gündüzü ya da geceyi
bir kıvılcım vardı önce, yarım kalmış bir hece
yağmurlu bir kent sonra, yorgun düşer gitgide

ve sanki hiçbirşey yaşanmamış gibi
maskelerini kuşandı insanlar
rüzgara savruldu sesim, yarım kalmış bir şarkıdan
suskunluğu öğrendi insanlar

ve belki sen, belki ben, belki de biz ve onlar
kumdan kaleler kuran denize doğru
bakarsın çoğalırız yaşam denen bu oyunda
cemresi oluruz yarınların

aynadan bakan yabancı yüzler örter üstümü
kurşuna dizilmiş bir şehir olur düşlerim
iki gözüm iki yağmur, henüz aşkı tatmamış
oysa sen, belki ben, bir suç ya da bir kusur

ve sanki tüm bunlar birer masal gibi
maskelerini kuşandı insanlar
rüzgara savruldu sesim, yarım kalmış bir sayfadan
suskunluğu öğrendi insanlar

ve belki sen, belki ben, belki de biz ve onlar
kumdan kaleler kuran denize doğru
bakarsın çoğalırız yaşam denen bu oyunda
cemresi oluruz yarınların

.......
belki de anladınız.
insan her bahar aşık olabilse keşke.
ve dülger balığı da tabi.

2 Comments:

Blogger köz said...

denizin ustune yagan yagmur asagidan nasil goruluyodur hic bir fikrim yok, ama yagmur yagarken denizi disardan izlemek ayri bir tad birakir insanda. suyun suyla etkilesimi, dalganin yukarilardan gelen kardesiyle bir hosgeldin hosbulduk muhabbeti gibidir. dalga, tuzu kuru kardesine mi ayak uydursun, kendi hareketini mi devam ettirsin, ne yapacagini bilemeyen alik gibidir yagmur zamani... balik bu alik zamanda yukari ciksa , kendini gorecek belki de, suyun yuzeyi ayna olacaktir baligin gozlerine....

8:18 PM  
Blogger köz said...

bakmalar goruyorum butun gun turlu bakmalar
pencere bakmasi, sabah bakmasi, yesil otlar bakmasi
hepsi de beni buluyorlar, hepsi de bir yagmur uysalliginda
gordum suyunki yumusak, gordum agacinki kati
gordum ama sey gordum ama nasil, gordum ama bu kadar goz
ayni bir gozler denizi, ayni bir o kadar canli..

......
yercekimli karanfil/e.cansever

11:03 PM  

Post a Comment

<< Home