bir balık, ki dülger balığı diye bilinirdi bi’ zamanlar,
kayıp düşüvermiş kumların üstüne, kurtulmuş paramparça olan
‘bi zamanlar sandığı’ ndan.
…
pimano
önce kumlara bulanmış dokunulmayı bekleyen dülger balığına kör,
bi’ kısaçöp daha çektiğini düşünecek olmuş.
sanki dülger balığının dualarını kabul etmiş gibi Tanrılar,
hani şu pimano’ya çok da yardımcı olmayanlar,
insafa gelmişler son bir kez daha ve gösterivermişler
dülger balığını pimano’ya
her nasılsa.
bu olayı duysa biri belki der ki,
hadi canım, saçma! nasıl?
bir diğeri,
tesadüf, der,
sanki tasadüfler gerçekten tesadüfmüş gibi.
bir başkasıysa ancak şunu diyebilir,
masal bu ya.
halbuki pimano dülger balığının varlığını farketmeyi
borçludur gene tesadüf olmayan bir tesadüfe;
çırpınan bedenini kaplayan parlak kırmızı pulların ışıltısına,
ve bir de yalan olmasın,
bu çırpıntının çıkardığı ufacık ama ritmik sese.
O an evren susmuş, dülger balığı konuşmuş:
bi’ zamanlar kendini düşleyen ve bekleyen dostuna
olan sitemini demiş önce pimano’ya.
başkasının derdini dinlemek pimano’ya pek iyi gelmiş
gerçek dünyanın güzelliği evrenin sırrını yenercesine.
kulakları birbaşkasını dinleyebilmenin verdiği huzurla tanışmış dense denir.
bu defa evren değil, zaten hep susan pimano susmuş bir kere daha
ve masala dahil olduğu andan beri konuşan dülger balığı
devam etmiş konuşmaya.
dülger balığı önce harikulade bir biçimde yazılmış ölümünden,
sonra bundan yıllar sonra yazılmaya başlanmış yaşamından bahsetmiş pimano’ya.
sonra bir ağacı sevmeyi öğrenişinden, ama bazen de unutuşundan,
siyahtan, beyazdan, griden,
dülgercikliğinden,
bir zamanlar hiç ayrılmadığı, altı kadar üstü de mavi olan denizinden,
(mavi demişken mavi kuştan),
ferhad’dan, şirin’den ve “şirin’in türkçe gibi güzelliğinden”,
şimdiki çenesi düşüklüğünün aksine susmuş olduğu
birkaç sene, birkaç gün ve birkaç andan,
içinde flüt çalınan bir şarkının hep o kısmında denizinin yükselişinden,
bilmeceden, yedi kiremitten, billur tuzdan,
tekrar mavi kuştan ve unutuştan,
sıcak ışıklardan, sevdalı bulut’lardan ve güneşten
konuşmaktan, bıkıp usanmadan konuşmaktan ama,
koşmaktan, düşmekten, gene koşmaktan,
şıpıdık terliklerden ve kabuk bağlayan yaralardan,
bir insan elinden ve bu elin bir başka elle yapabildiklerinden
kağıttan ve kalemden,
ve daha anlatacakamış ki pimano onu durdurmuş.
dülger balığı dur!
yeni tanımaya başladığı bu dünya pimano’nun kalbine
yabancı olduğu iki duyguyu koymuş:
biri şefkat, biri mutluluk.
pimano adlandıramamış bu duyguları,
içinden bir an animiela geçmiş, bilememiş nedenini,
tesadüf diyesi gelmiş;
başka bir an korku geçmiş,
unutmaya başladığı sonsuzluğunu unutma korkusu.
pimano’nun aşina olacağını bilse biri ağırına gitti bile diyecek,
bu denli açık, bu denli tekin ve çetrefilsiz iki duygunun
gelip kalbine yerleşmesi.
düşünmüş pimano
sen de yıllarca
ben diyeyim bir an.
dülger balığı kendine çok uzun gelen bu sessizliğinin ardından
tekrar açmış ağzını pimano’ya diyeceklerinin sabırsızlığıyla.
önce sıhhatli bir nefes, ardından yeni bir söz:
merhaba
,