dülgerciğim, "sev sevebildiğin kadar!"
uzun zaman oldu dülgerciğim,
seninle konuşmayalı.
insan özlem çekince anlarmış özlem çekenleri (öyle miymiş?). ben daha çekmeden, özlem çekeceğimi düşünerek üzülmeye başladım. özlemeye başlayınca ne olacak bakalım.
herşey pespembe gözükebilir dülgerciğim:
sen mutlu bir balıksındır. masmavi okyanusta süzülmek, yemek ve belki içmek (sen su içer miydin acaba?) ve dahi mıçmaktır tüm gün yaptığın. üstelik sende alışmak da yoktur.hatırlamak olmadığından tanımak da yoktur. tanımak olmadığından unutmak da yoktur. daha doğrusu hep unuttuğundan ne tanımak ne hatırlamak, ne de alışmak vardır. bu durumda da özlemek senin lügatında karşılıksızdır. sen çok mutlusundur kesin. ne derdin olabilir ki senin. dert dediğin şey bilmekten olur. bilmek, tanımak, hatırlamak, istemek...bunlar böyle zincirleme şekilde, hatta zincirlenemeyecek bir şekilde karmakarışık yapışıverirler insanın yakasına. (artık bilim adamı denmiyor dülgerciğim, bilim insanı diyorlar. ben de "...adamın yakasına" demeyeyim, dedim. mora tutkunluğum yok ama.)
işte tüm bu hallerde sen hiçbir zaman ahval ve şerait içinde olamazsın.
öyle gözüküyor dülgerciğim. düşünmeyene, dinlemeyene, anlamayana öyle gözüküyor.
şimdi diyebilirsiniz ki -sana demiyorum şekerim- ne olacak ki dülger balığının derdi? hadi bakalım burcu hanım, buna da uydur bi'şeyler!
uydurmaya ne gerek var sevgili sizler. dülgerciğimin derdi ortadadır. birazcık düşünen hemencik bulacaktır. başlığın kendisi ipucudur zaten ama okumaya başlayınca onu unutanlara ve de bulmacayı sevenlere ipucu verelim.şimdi yazıya tekrar bir göz atınız. belki şu* kısmı tekrar okuyunuz. cevap kendiliğinden araya sıkışacaktır. buna üşenenler okumaya devam etmeye üşenmesinler bari. hiç üşenmeyip bulanlar ise zaten devam edecek, biliyorum.
şu*:
.....üstelik sende alışmak da yoktur.hatırlamak olmadığından tanımak da yoktur. tanımak olmadığından unutmak da yoktur. daha doğrusu hep unuttuğundan ne tanımak ne hatırlamak, ne de alışmak vardır.
ne de sevmek.......
seninle konuşmayalı.
insan özlem çekince anlarmış özlem çekenleri (öyle miymiş?). ben daha çekmeden, özlem çekeceğimi düşünerek üzülmeye başladım. özlemeye başlayınca ne olacak bakalım.
herşey pespembe gözükebilir dülgerciğim:
sen mutlu bir balıksındır. masmavi okyanusta süzülmek, yemek ve belki içmek (sen su içer miydin acaba?) ve dahi mıçmaktır tüm gün yaptığın. üstelik sende alışmak da yoktur.hatırlamak olmadığından tanımak da yoktur. tanımak olmadığından unutmak da yoktur. daha doğrusu hep unuttuğundan ne tanımak ne hatırlamak, ne de alışmak vardır. bu durumda da özlemek senin lügatında karşılıksızdır. sen çok mutlusundur kesin. ne derdin olabilir ki senin. dert dediğin şey bilmekten olur. bilmek, tanımak, hatırlamak, istemek...bunlar böyle zincirleme şekilde, hatta zincirlenemeyecek bir şekilde karmakarışık yapışıverirler insanın yakasına. (artık bilim adamı denmiyor dülgerciğim, bilim insanı diyorlar. ben de "...adamın yakasına" demeyeyim, dedim. mora tutkunluğum yok ama.)
işte tüm bu hallerde sen hiçbir zaman ahval ve şerait içinde olamazsın.
öyle gözüküyor dülgerciğim. düşünmeyene, dinlemeyene, anlamayana öyle gözüküyor.
şimdi diyebilirsiniz ki -sana demiyorum şekerim- ne olacak ki dülger balığının derdi? hadi bakalım burcu hanım, buna da uydur bi'şeyler!
uydurmaya ne gerek var sevgili sizler. dülgerciğimin derdi ortadadır. birazcık düşünen hemencik bulacaktır. başlığın kendisi ipucudur zaten ama okumaya başlayınca onu unutanlara ve de bulmacayı sevenlere ipucu verelim.şimdi yazıya tekrar bir göz atınız. belki şu* kısmı tekrar okuyunuz. cevap kendiliğinden araya sıkışacaktır. buna üşenenler okumaya devam etmeye üşenmesinler bari. hiç üşenmeyip bulanlar ise zaten devam edecek, biliyorum.
şu*:
.....üstelik sende alışmak da yoktur.hatırlamak olmadığından tanımak da yoktur. tanımak olmadığından unutmak da yoktur. daha doğrusu hep unuttuğundan ne tanımak ne hatırlamak, ne de alışmak vardır.
ne de sevmek.......
0 Comments:
Post a Comment
<< Home